
Resmî açıklamalara göre, anlaşma taraflardan birine yönelik saldırının diğerine yapılmış sayılacağını ve ortak savunma yükümlülüğü doğuracağını öngörüyor. Yetkililer, bu çerçevenin NATO’nun 5. maddesine benzer bir kolektif savunma anlayışı sunduğunu vurguladı.
Pakistan Savunma Bakanı Khawaja Mohammad Asif, imza töreninde yaptığı açıklamada, “Bu pakt, yalnızca Suudi Arabistan’ın değil, tüm bölgenin güvenliği için caydırıcı bir adımdır” dedi. Bakanın, Pakistan’ın nükleer kapasitesinin gerektiğinde Suudi Arabistan’ın savunmasında rol oynayabileceğine dair ifadeleri, uluslararası medyada geniş yankı buldu. Ancak anlaşma metninde nükleer silahların doğrudan paylaşımına dair bir hüküm bulunmuyor.
Analistler, anlaşmanın ABD’nin Orta Doğu’daki güvenlik taahhütlerine dair artan şüpheler, İran’ın nükleer programı ve İsrail’in bölgedeki operasyonları gibi gelişmelerin ardından geldiğine dikkat çekiyor. Bu nedenle, anlaşma yalnızca iki ülkenin değil, bölgenin stratejik geleceğini de yakından ilgilendiriyor.
Batılı uzmanlar ise anlaşmanın “nükleer şemsiye” ihtimalini gündeme getirdiğini, fakat bunun henüz resmîleşmiş bir taahhüt olmadığını belirtiyor. Özellikle İsrail ve İran’ın tepkilerinin, önümüzdeki haftalarda anlaşmanın etkilerini şekillendireceği öngörülüyor.
Suudi Arabistan ve Pakistan, uzun yıllardır süregelen askeri işbirliğini bu anlaşmayla kurumsallaştırmış oldu. Riyad yönetimi anlaşmayı “uluslararası barışa katkı sağlayacak stratejik bir adım” olarak tanımlarken, Pakistan tarafı da “iki kardeş ülke arasındaki dayanışmanın yeni simgesi” ifadelerini kullandı.
Yorum Yazın